28 Ağustos 2016 Pazar

ÜSTÜN YETENEKLİ YALNIZ...VASFİ RIZA

Üstün Yetenekli Bir Yalnız: Vasfi Rıza Zobu

Vasfi Rıza renkli bir iç dünyaya sahipti. Tiyatroya katılıp aktör olmak istiyordu fakat babasının buna izin vermeyeceğinden de emindi. Bu güzel kalpli genç, tiyatrodan uzun süre bahsedemesede “tiyatroya nasıl giderim?” diye kendi kendine sorarken bu konuda tek başına olduğunu anladı. Azimli bir gençti, onun aşkı tiyatroydu. Kimse yardım etmese de o heyecan, o sevgi onu tiyatroya taşıyacaktı. Seven insan sevdiği için koşar, yorulur Vasfi’ de Alman Mektebini seçti ki; öğleden sonra ders yoktu ve bu okula kayıt yaptırdı. Bir saat sonra da soluğu Darulbedayi Osmani Tiyatro Mektebinde aldı. Ailesi onu tüm gün Alman mektebinde okuyor sanıyordu. Koşarak geldi ve Darulbedayi merdivenlerinin nasıl bittiğini anlamadı. Merdivenin başinda bir yabancıyla karşılaştı. Selamlaştığı bu yabancı; Katip Şükrü Efendiydi. Genç Vasfi’ye baktı “Hoşgeldin, buyur kardeşim bir isteğin mi vardı ? ” dedi.
Ne diyeceğini düşünmeden kekeledi “Darulbedayi için bir istida hazırlamış, elinde sallıyordu. Şükrü Bey kağıdı alıp salonun sonundaki bir odaya gitti. Vasfi Rıza yalnız başına beklemeye başladı. Az sonra odadan Hüseyin Suat yani İdare heyeti üyesi bir adam ona doğru geliyordu, yanında durup  “o istidayı getiren genç sensin galiba, babanın muvaffakatını da getirdin mi?” dedi.
İçinde büyük bir üzüntü başladı “Babam” deyip sustu… Öyle ki Vasfi cümlenin devamını bulamayınca Hüseyin Suat onu yetim diye kırmamaya çalıştı. “Baban yoksa bize velinden bir muvaffakat getir” dedi. Vasfinin imtihan günü yarın yani 16 Aralık günüydü. Erkenden tiyatroya gelmişti ve öğleden sonra imtihan için çağrıldı. Bir bölüm okudu, bir şiir okudu ve sesinin gücü için yüksek bir ses denemesi yaptı. Sonuç olarak sınav bitti artık Vasfi Rıza sanatın, tiyatronun mektebine girmeyi hak etmişti.
Öyle sevindi ki görmeye değer bir mutluluktu. Tiyatroya herkes heveslenebilir ancak Vasfi’de bu his takdir edilir bir aşk derecesindeydi. Eve hangi caddeden geldiğini bile unutup odasına çekildi. İmtihandaki heyecan dolu anları hatırladı, kendine güldü. İçinden “İyi bir oyuncu olacağım, çok çalışacağım” diye kendisini telkin ediyordu. Bir ay sonra tiyatronun müdürü Psalti Bey ders sırasında Vasfi Rıza “Buraya gel, sana bir şey söyleyeceğim oğlum. Çok üzgünüm, tiyatronun idari heyeti senin müracatını geçersiz saydı”. dedi.
Vasfi Rıza Zobu sınıftan gözleri yaşlı çıktı. Kimseye belli etmeden merdivenlere oturmuş ağlıyordu. Artık tiyatroda onun hüznünü bastıracak bir şey yoktu. Yukarıdaki pencereden bir ses yükseldi:
-“Oğlum buraya bak ismin ne senin?”
– “Vasfi efendim”
-“Allah müstehakını versin bir yanlışlık olmuş…Gel hadi yukarı gel”
Az önce ağlayan Vasfi Rıza şimdide sevinç gözyaşları içinde koşarak merdivenlerden yukarı koşuyordu. Plsalti Bey’e sarıldı…
Vasfi Riza Zobu o günden sonra Darülbedayi’de kalarak en önemli sanatçısı olmayı başardı. Komediler, dramlar nice oyunlar oynadı. Genel Sanat Yönetmenliği görevi de yapan Vasfi Rıza”nın Türk Tiyatrosu için önemli bir yeri vardır. Muhsin Ertuğrul’un en büyük yardımcılarından biri olmuştur.
Hamdi Gültekin
Vasfi Rıza Zobu’nun hayatından anektodlar...

şehir tiyatrosunun mimarı Ertuğrul Muhsin

Yine tatlı bir yorgunlukla eve geldi. Kimseyi rahatsız etmeden yatağına uzanıp uyumak istiyordu. Rıfat Bey ve Saadet Hanım bugün artık konuşmanın zamanı diyerek, genç Muhsin’i beklemişlerdi. Rıfat Bey, Muhsin Bey’in eniştesidir ve ona direkt elindeki ilanı göstererek şu soruyu sordu; ‘Buradaki Ertuğrul Muhsin sen misin?’ Muhsin, önce cevap vermedi. Gazetede geniş yer verilen methiyelerle bahsedilen Dreyfus’un ilanıydı bu. Oyuncular içinde Muhsin’de vardı ve bu genç adam tiyatroyu çok seviyordu. İlana Ertugrul Muhsin yazılmasını kendisi istemişti. Muhsin Bey, Raşit Rıza’nın yönetmenliğinde tiyatroya tam odaklanmış, onu tiyatro konusunda çok bilinçli buluyor ve ustalığından çok şey ögreniyordu.

Eniştesi Rifat Bey, Muhsin’e her konuda yardım eden, babasız bir gencin iyi yetişmesini isteyen iyi bir insandı. Rifat Bey eşi Saadet Hanım’a dönüp “Bizim Muhsin tiyatroculuk yapıyor ve zaten evden erken çıkıyor, geç geliyor ” dedi. Bunun üzerine genç adam tiyatroda çalışmaya başladığını, provalara gittiğini açıkca söyledi. “O ilanın üzerindeki Muhsin benim” dedi. Dogruyu söyledigi için ailesi memnun oldu ancak Rifat Bey yüksek sesle; “Vazgeçeceksin bu hevesten yada bizden vazgeçeceksin” dedi. Genç Muhsin, “Anladım” dedi… “Öyleyse tiyatrodan vazgeçmiyorum” cevabını verdikten sonra evden ayrıldı. İskeleye doğru yürüdü, ufka baktı güneş batmak üzereydi, Üsküdar’dan Avrupa Yakası’na sıradaki kayıkla geçti. 16 yaşındaki bu genç, akşam karanlığı başladığında ise kendisini çok yalnız hissetti. İlk kez şunu anladı; artık bundan sonra onun yegane arkadaşı, sevgilisi tiyatroydu. Beyoğlu’nda bir oda kiraladı. Bir gece kaldıktan sonra ertesi gün ne yapacağını düşündü.

Muhsin Ertuğrul

Gidebileceği biri yoktu, aklına Vahram Papazyan geldi. Vahram Bey’e, tiyatro için evden ayrıldığını ve kalacak bir yeri olmadığını söyledi. Duygulu anlardı bu anlar. Vahram’ın hikayesi de neredeyse Muhsin’le aynıydı. İtalya’ya başka birşey için gönderildiğinde Vahram Bey tiyatroyu seçmiş ve bir tiyatro topluluğuna katılmıştı. Şimdi Muhsin’i en iyi o anlayabilirdi. İtalya’dan döndüğünde. Vahram oyunculuğunu fazlasıyla güçlendirmişti. Çünkü Avrupa’da sanat eğitimine önem veriliyor hatta sanat ilk sırada yer alıyordu. Muhsin Bey’e İtalya gibi ülkelere gitmesini tavsiye etti. Daha sonraları Muhsin Bey Newyork, Moskova ve birçok Avrupa ülkesine sanat için yolculuklar yaptı. Eğitime öyle önem verdi ki; hep öğrenmekti felsefesi ve öğrendiklerini öğrencilerine öğretmekti.

 YETİŞEBİLDİK Mİ MUHSİN BEY ?

Turnede oyun çok beğenilmiş ve turne tarihi uzatılmıştı. Hamdullah Suphi Bey müjdeyle Muhsin Ertuğrul’un yanına gelerek akşam Gazi Paşa oyunu seyretmeye gelecekler dedi. Muhsin Bey memnun gözlerle dinledi ve Hamdullah Bey hemen ekledi ; “Yalnız Gazi Paşa gecikebilir biraz perdeyi geç açarsaniz sevinirim” diye içinden geçenleri aktardı. Muhsin Bey “Gazi Paşa her oyuna vaktinde gelmiştir ve bizde tam vaktinde perdeyi açacağız” dedi. Herkes biliyordu ki Muhsin Bey’in önemsediği şey perdeyi zamanında açmaktır. “Peki Gazi Paşamız gecikirse ? Yinede perde beklemeden açılır mı ?” Bu sorunun cevabı Muhsin Bey’e göre “evet açılır” diğerlerine göre bu muamma bir soruydu.

Oyun zamanı seyirciler, konuklar, herkes yerlerini almış gözler önemli bir konuğu arıyordu. Mustafa Kemal Paşa henüz salona gelmemişlerdi oyuncular hazırdılar başlamaya ve perde açılacaktı ki, bir mucize gerçekleşti. Mustafa Kemal geldi ve yerine yerleşti. Yanında Hamdullah Suphi’yle beraber oyunu seyretmeye koyuldu. Birinci perdeyi birlikte alkışladılar…

Ara verildiğinde Muhsin Ertuğrul M.Kemal Paşayla buluştu ve Gazi Paşa ciddiyetle şöyle seslendi; “Zamanında Yetişebildik mi Muhsin bey ? ” dedi. Ardından Muhsin Bey’i tebrik etti…

Bir insan düşünün, samimiyetle tiyatroyu seven, geleceğin oyuncusunu, seyircisini yetiştiren gerekirse tek başına kalmak adına tiyatro yapan, kahvelere bile tiyatro getirmek suretiyle her yere sanat taşıyan bu ustalar ustasına hayranlık duyuyor insan. Muhsin Bey Türk tiyatrosunun kurucusu, sinemanın babası ve efsanevi yönetmendir.

TROYA'LI KADINLAR



Troyalı kadınlar oyununu eleştirmeye geçmeden önce kısa bir hikaye anlatmak istiyorum.
Tiyatroda ilk kez prova nasıldır diye merak içinde geldi. Studyo dedikleri ilginç bir alan ve farklı bir atmosferdi. Etrafına bakındı, duvarlarda aynalar ve yumurta kutusundan duvarlara mukavvalar yapıştırılmıştı…Bir aktiris tek başına balet gibi çoraplarını giymiş ve ayakkabılarını bağlarken onu gördü ve ilk diyalog güzel aktirisden geldi. Aktris baktı, baktı aktör’ün pozitif enerjisini ve sempatisini hemen anladı. Oyuncu adayı studyoya değilde yeni bir dünyaya gelmiş gibi büyülü gözlerle bakıyordu. Biri ona seslendi o sese doğru baktı orada birinin olduğunu fark edecek kadar dalgındı geç de olsa fark etti.
AKTRİS – Hoş geldin.
AKTÖR- -Hoş bulduk, prova için geldim de.
AKTRİS- – Anladım şu yeni arkadaş sen misin ? Sende şurada kulis odasında giyin ve gel bekliyorum.
Aktör spor kıyafetlerini eğreti bir sırt çantasına doldurmuş belli ki çantayı da ilk defa kullanıyordu. Utangaç bir havası vardı fakat içinde sanatla bu kadar yakınlaşmış olmanın fırtınası esiyordu
AKTRİS—Hocamız geç geleceğini söyledi. dedi.Biz çalışmaya başlayalım…Tut şimdi elimden
AKTÖR –Hangisini, ha ! şu mu ?
PARNER—Dans provası bu, çok çekingensin yaa
AKTÖR—Şeyy..İlk defa provaya geldiğim için biraz heyecan var.
AKTRİS—Sanatta ayıp yoktur tüm vücudunu adapte et dansa, eğil bükül. Aktris odaklanmayı ortadan bölen bir kahkaha atarak ya kasma kendini dans ediyoruz işte bildiğin dans dedi.
AKTÖR—Şey şöyle mi hangisi, ayaklarımın ahengi nasıl ?
(Dans müziğiyle aktiris mutluydu elinde)
AKTRİS–Evet evet işte böyle yavaş yavaş ! Aktör dans etmeyi öğrenmeye başladı.
(Acemi bir dansçıya dans öğretmenin keyfini çıkarıyordu dansın ahengine kendini iyice kaptırmıştı)
Yönetmen Ayla Algan Tiyatro Araştırma Laboratuarına (TAL) gelir ‘bu gün konumuz yalnızlık evet, yalnızlığı oynayacaksınız’’ der. Diğer oyuncularında gelmesiyle aktör farkında olmadan kenarda kalır, bu ürkek tavır bilgiye olan saygı gösterisidir. Herkes sırasıyla yalnızlığı oynar ve daha sonra ilk oyun olarak ‘Sabaha Az Kala’ müzikalinde rol alır. Ve onca sayıda öğrendiği dans hareketlerini dah da geliştirir ve oyunlarda oyunculuğun yanısıra dansçı olarak bile yer alır böylece güzel eserler sergiledi.
Aktör daha sonra İstiklal caddesinde yürürken daha başka gözle bakmaya başladı. Aslında işin daha başındaydı ve oyunculukta çok amatördü. Profesyonel olacağı günleri hep bilgilenerek çalışarak geçiriyordu. O cadde ona tümüyle sanat eseri gibi gelmeye başladı. Sanat güncel polemiklerin ötesinde olmalıdır, asla siyasi düşüncesiyle irdelenmemelidir. Sembolik manalarının yanı sıra, güzelleştirme ve tarihe ışık tutma özelliğine sahiptirler.
İstiklal caddesi güzeldir? Çünkü her yerinde mistik semboller, tarihi binalar, galeriler, kitapçılar, heykeller, hayranlık uyandıran şaheserler vardır. Birileri, özenmiş emek vermiş yapmış, insanlarında bunları sahiplenmesi güzel.
Aktör şöyle düşündü : Bunlar olmasa o caddenin sanatsal bir ayrıcalığı olmazdı.Bir bireyi sıradan bir bireyden ayıran fark da sanattır sanat sıra dışıdır.
TROYA KADINLAR ÇALIŞMASI
Tiyatro Araştırma Laboratuarı Troyalı Kadınlar adlı oyunuyla seyirciyle buluşmasına saatler kalmıştı. Yıllar sonra Beyoğlu İstiklal caddesinde oyunun afişini gördüm. Maya sahnesinde saat 19: 00 yazıyordu hemen biletimi aldım.
O meşhur cadde simitçi gazozcu, piyangocu sesleri arasında birde zilleri çalarak giden tek tramvay onun ardında koşturan gençler ve pasajlar kalabalık insanlar vs vs. Maya sahnesine bir iş hanı içinden asansörle çıkılıyordu, tiyatro sanırım 3. kat olması gerekiyor derken yanlış yere çıktım sonra buldum tiyatroyu. 90 kişilik bir salonu fuayesi 50 kişilik güzel bir oda tiyatrosu görüntüsündeydi. Dışarı da bir yağmur başladı küçük balkona çıktım. Bir anda şemsiye karnavalına dönmüş cadde rengarenk insanlarla taksim ve tünel yönüne bir nehir gibi akıyordu.
Oyun, 1988 yılından beri farklı boyutlarda çalışmaları sürdürülen Troya araştırmalarının yeni bir çalışması olarak seyirci karşısına çıkıyor. Çağdaş sahneleme öğeleriyle kurgulanan oyun, Azra Erhatʼ ın bakış açısıyla örtüşen bir şekilde Troya’nın Anadolu kültürünün bir parçası olduğunu anlatacak şekilde sahneleniyor.
Herkes aynı mimik ses ve kostüm içindeydi. Bu tür oyunlar aslında seyirci açısından güleceği eğleneceği bir oyun olmadığı için Sartre oyunu olması nedeniyle oyuncuların bilinçli ham bir oyunculuk sergilemeleri bizi sıkıyordu. Ayla Algan bilindik oyunculuğun dışında bir uygulama ile ilginç duygusal geçişler, zarif mimikler yükleyerek başarılı bir oyunculukla sahnedeydi…Ben oyunu sadece eğlence yada dram gibi seyretmem oyunculukları da değerlendiriyorum. Mutfağın arkası dediğimiz tasarım aşamasında konuyu çok iyi anlamış oyuncular var. Kentin bulunduğu ve adını verdiği, bugün yaklaşık olarak Çanakkale İli’nin Asya kıtasında temsil eden tarihsel bölge Troas (ya da Troad) olarak adlandırılır. Oyunda binlerce yıl Troya geçilemedi ülküsünden imgelerde vardı. ‘’Çanakkale Geçilmez’’ sözünü Tarihe biz Türkler kazıdık. Şimdi Asya ve Avrupa arasındaki bu önemli yer Tiyatro sinemalara konu olurken gerçek dünyada artık Asyanın başlangıcı bu kara parçası görüyoruz ki çok önemli bir yerdir.
Troyalı Kadınlar kısa özeti ; Yakınma şarkıları, acınma konuşmaları, savaş suçu sorunu ve savaşların çıkış nedenleri konusundaki görüşlerden ibarettir. Savaş kaybedilmiş, tüm erkekler idam edilmiş ve tüm kadınlar çocuklarıyla birlikte köle olacaktır. Oyunun ağırlık merkezini, kaderleri belirlenmiş olan kadınların tepkileri belirleyecektir. Oyunda kadın oyuncuların sayısı fazla ve kadınların bu evrendeki varoluş enerjilerini ve dertlerini anlamanız açısından seyretmelisiniz.
Antik Yunan mitlerini bu günün seyircisi çok fazla bilmiyor. Bu nedeniyle çokça mitsel öge kullanan Sartre gibi Ayla Algan da bana göre mitsel anlatılarını sahnede korumaya çalışır. Troya’nın Anadolu kültürünün bir parçası oluşunu anlatması nedeniyle sahnede bir Anadolu Epiği oluşturmaya çalışır. Bu oyunu ısrarla tavsiye ediyorum Ayla algan, Sevi Algan ve Erol Babaoğlu üçlüsünü bir arada izlemek çok keyifliydi. Oyundan sonra İstiklalade çok güzel kahve yapan kafelerde oturup bir keyif kahvesi içme hakkınızda var. Oyunda 2. Erkek oyuncu Kadir’in ve tüm oyuncu kızların performansı çok iyiydi. Kostüm, makyaj, ışık tam troya devrine uygun yalnız sanki biraz efekt az kullanılmış gibi geldi. Hareket düzeni Sevi Algan’a ait ancak biraz daha heyecan katabilirdi beklide oyunun soyut dünyası bunu gerektiyor. Gidin seyredin oyunun daha çok anlatılacak eleştirilecek yönü çok hepsini anlatabilmek bir defa da mümkün değil.
Oyuncular:
Yazan: P.Sartre, Yöneten: Ayla Algan, Koreograf: Sevi Algan, Oyuncular: Ayla Algan, Perihan Kurtoğlu, Sevi Algan, Erol Babaoğlu, Kadir Kandemir, Boglarka Csösz, Özgül Sağdıç, Damla Ekin Tokel, Elif Yıldız, Özge Korkmaz, A.Esra Salebçi, Tuba Akten
ESKİ TROYA ÇALIŞMLARI :
1- “Troya’yı Dinliyorum”
Yaz Kampı çalışması Çetin İpekkaya – Haluk Ataseven
Haluk Ş. Ataseven’ in tasarladığı kolaj, Çetin İpekkaya’ nın rejisi, ‘Music in Context’ (Almanya) grubunun katılımı ve Türk, Alman oyuncuların iki dilde yorumlamasıyla Antik Troya Kenti’nde sergilenmişti. TAL’ in evrensel dil arayışlarına yönelik bir gösteri olmuştur.
Gerçekleşen gösterimler; Antik Troya, Bozcaada, İda Dağı, Çanakkale Kalesi-1990.
Kültürlerarası Troya Şenliği’nin temeli bu projeyle atılmıştır. 1-15 Ağustos tarihleri arasında; Troas Agorası, Çanakkale Çimenlik Kalesi, Bozcaada Kalesi ve Antik Troy Kenti’nde bu şenlik kapsamında müzik dinletileri, tiyatro gösterimleri gerçekleştirilmiştir. Yöre halkının şenliğine olan ilgisi dikkate değerdi.
2- Troya I (Troya İçinde ) B. AIgan -1991
Gelişme Sürecinde Çalışma – Beklan Algan, Ayla Algan, Erol Keskin
İtalya, İran, Almanya, İsviçre, Yunanistan ve Türkiye’den tiyatro sanatçılarının katıldığı 21 günlük bir seminere katılan sanatçıların katıldığı 21 günlük bir seminerdir. Seminere katılan sanatçılar ‘Troya’ temasına kendi dünya ve sanat görüşlerine uygun yorumlarını getirirlerken, Kültürlerarası Ortak Tiyatro Dili’nin verilerini araştırmışlardı.
Troyalı Kadınlar, Antik Greek tragedyasıdır.
Hamdi Gültekin

26 Ekim 2013 Cumartesi

ARAPSAÇI


Ray Cooney’in yazdığı, Can Törtop’un uyarlayıp yönettiği Arapsaçı komedisinde sahnelerin sevilen oyuncusu Eylem Şenkal hanım oynuyor. 
Johanna’dan  özel bir gece kaçamak yapmak için Linda' nın (Eylem) evi  istemesi ile oyun başlıyor.
Çünkü aynı saatlerde Linda’nın eşi Henry  de, Philip’den bir kaçamak için aynı evi istemektedir.
Evin gizli aşıkları hizmetçi Anna ile erkek Dekaratör.
Hizmetçiyi  oynayan oyuncu da ruhen ve bedenen oyuna hazırlanmış iyi seçilmiş,Öyle ecnebileri kötü taklit eden yerli oyuncu yerine gerçekten yarı Türkçe bilen bir aktris oynatmak yine Can beyin Tiyatroyu gerçekmiş gibi sunma çabası tam isabetli bir karar.
Ve hizmetçinin de  dekoratörle evde tesadüf o gece  benzer kaçamak  planları vardır...
Dekaratörü oynayan Ferhat Balaban'da komedinin ne kadar değerli olduğunu oyunculuğuyla seyredene anlatır gibi.Günümüzün modacı,burjuva terzisi,sosyetik tasarımcılarını hicveden Ferhat Balaban da bu komedi de kullanılan ince ayrıntıları atlamadan sunuyor.Tonton kitapları yazarı Bayan Symthe’i oynayan Hande Melek garip tiplemesiyle herkesin beğendiği bir oyuncu.
Bu oyuncu da psikolojık geçişleri iyi başarmış iradesine sahip çıkmaya çalışan tikleri ,zaafları olan bir kadını oynarken farkettiğim bu rolü oynamak başarı ister.
Bu rolle  Hande'nin günden güne rolü sempatikleşeceğini ve sahnede daha yeni şeyler üretebileceğini hissediyorum.
 
Philip'i Canlandıran Can Törtop arkadaşımız  Philip karekterini çok iyi özümsemiş ve sahnede onu seyrederken gülmekten kaslarımız ağrıdı.Yalnız bir  tavsiyem olabilir mi ?
Can arkadaşımızın kostümü daha renkli olabilirdi...
Mesela askılı bir gömlek kareli bir pantalon ve ayakkabı seçinini renkliden yana kullanabilirlerdi.Kostümcünün tasarımı ve takdiridir, ancak bizimkisi sadece iyi yönde bir eleştiridir.
Kilimciyi çok abartılı buldum.
Oyuncu istenileni tam anlamıyla uygulamış fakat  yönetmenin bir daha bakması gerekir abartı ayarına…
Linda gibi kadınların gerçek hayatta yanyana gelmeyeceği bir profil çizilmiş.
Fakat bu abartı komedi de abes durmuyor.
Johanna Ümmühan Kıldiş birinci perdede enerjisini saklıyor ve ikinci perde çok yüksek bir enerji  ve heyecan katıyor oyuna.
Burada ki başarı Ümmühan ve yönetmen Can beyin yazar  Ray Cooney'i iyi çözümlemiş olmalarından kaynaklı.
Bu arada unutmadan neden sahne de perde kullanmıyoruz arkadaşlar, büyünün,tiyatro gizeminin en muhim temel taşı…
Lütfen perde kullanabileceğiniz sahnede kullanın, seyirci salonda yerinde aldığında dekor ortada açık bir sahne  seyredende etkiyi yarı yarıya azaltır.
 
EYLEM ŞENKAL FAKTÖRÜ
 
Linda Eylem Şenkal oyunculuğula sahne de adeta esiyor.Eylem Şenkal Londra da geçen bir konuyu Türkiye'de Türk seyirciye anlatırken oyunu kurtaran bir sanatçı.
Çünkü oyun Can Törtop'un müthiş çabasıyla uyarlanmış.Başka sahnelerde de bu oyun oynamıştı.
Bu kadar güzel değildi.Bir kere  oyuncu seçimi bir özel tiyatro için inanın fazla.
Çok davet alıyor, gidiyoruz seyretmeye çoğu özel tiyatronun  işi tek ticari pencerden bakarak ucuza getirdiğini ve bunun yanlış olduğunu söylesekte ekonomik buhran özel tiyatronun gerçeği.
Burada  ise Eylem Şenkalın oyuna getirdiği renklilik,sarfettiği enerji gerçekten takdire şayan.
Onu seyrederken Afife Jale,Bedia Muvahhit,Cahide, Eliza Bemeciyan,Şaziye Moralı gibi sanatçıları hatırladım.
Oyunda zamanlama ve hareket ses ahengini iyi kullanan Eylem Şenkal'ı bu kadroyu gerçekten Londra'ya turne yaparak ingilizlere 'Bak gördünüz mü, biz Lindayı birebir oynarız ancak sizde Eylem Şenkal gibi bir oyuncu varmı anadoludan Halide Edip Adıvar'ı oynayabilecek.Arkadaşlar iddia ediyorum oynayamazlar....
Eylem bu boyuttan bakınca bir doğulu bir batılıyı oynayabilecek güçte bir sanatçı.
Bir de eylem seyirciye iyi imgeler yollayabilen bir aktris.
Eylem çok yönlü bir sanatçı onun provayı ne kadar önemsediğini hissedebiliyorum sahnede yeterli olmadan provayı bırakmayacak kadar büyük sanatçı.
Eylem Şenkal hanım düş gücünü harekete geçirmek ve canlandırdığı oyun kişisini kendi içinde duyup onu içselleştirebilmiş.Bunu yaparken hazırcılık yapmamış,bilgi donanımını toparlamış,çalışmak gerekliliğini kavramış.
Ayrıca naif zerafet dolu bir insan.İnsanlara karşı oldukça hassas,sevgi dolu bir yürek.
Bazen bu fıtrat insanda sahneden seyirciye yansır.Eylemin güzel yüreği,doğalllığı masumiyet içinde oynamasını sahnede hemen fark ediyorsunuz.Eğer bu oyunu mutlaka gidip görürseniz bu yazdıklarımla karşılaştırın.
Eylem ve arkadaşlarının tamamı pozitif insanlar,dolayısıyla oyunun genel yapısı halk tarafından sevilmeye layık...
Onu hep televizyonda görürdüm fakat tiyatroda birebir seyredenle-oynayanın karşılklı imgeler ürettiği o büyülü tiyatroda ilk kez seyrettim.
Eylem hanımın karşısına bir tiyatro bir jönü diye adlandıracağım Berke Hürcan çok doğru seçim.
Berke kardeşim oyunun akışını değiştiren kilit adamı oluyor.
Can beyin  hem komediyi  yönetmesini  hem de oynamasını tebrik ediyorum.
Bu arada Can Mutlucan’ın katkılarını tebrik etmek gerekir.Bizler eleştiri denince yıkıcı,incitici değil yenileyici, katma değeri olan,onare  edici olmal diyen bir gelenekten geliyoruz.
Eylem Şenkal ve oyuncuları candan kutlarım.
Bu yıl gülmek istiyorsanız size  yardım ediyoruz,
Bizim amacımız sanatın kalitelitesini size tavsiye etmek,haydi bu oyuncularla karşıklı gülün eğlenin.
Oyunun finalini niye yazmıyorsun diyenler var ?
Hiç bir zaman etik olarak oyunun finali yazılmaz gidip seyretmelisiniz...
 
balhaus26@hotmail.com

VİŞNE BAHÇESİ


Rusların yetiştirdiği dünyaca ünlü  yazarları Anton Çehov'un muhteşem eseri Vişne Bahçesi' ni okudunuz mu ?
Dünya klasikleri veya rus edebiyatı denince benim için şu üç yazar Tolstoy,Dostoyevski ve Çehov başta gelir.
Tiyatro da Vişne Bahçesini seyretmek çok heyecan verici. Vişne bahçesi oyunundan sizlere az da  bahsetmek isterim.Az diyorum çünkü geldiğiniz de doya doya bu hikayeyi oyunculardan zaten seyredeceksiniz. 
 
Aristokrat bir ailenin son fertleri tüm servetlerini tüketmişlerdir.
Ellerinde kalan son şey olan vişne bahçesiyle çevrili çiftlikleri ise borçlarından ötürü satılmak üzeredir.
Üretmeye ve çalışmaya alışık olmayan bu insanlar; kapılarını sıkıca kapadıkları evlerinde, servetlerinin son kırıntılarını tüketirken, dışarıda yaşanan büyük değişim, sadece o ünlü vişne bahçelerini değil, eskiden olduğu gibi sürdürebileceklerini sandıkları yaşamlarını da tehdit etmektedir.
Çehov, "değişim" denilen sürecin 19. yüzyıl sonu Rus aristokrasisinin çözülüşünü ve çöküşünü anlatıyor.
Sınıfların yeniden belirlendiği, sermayenin, elitlerden yeni zenginlere el değiştirdiği, para kazanma hırsının alevlendiği, değer yargılarının değiştiği, eski ile yeninin, geçmiş ile şimdinin aynı olmadığı  çelişkilerle dolu bu Bahçe'de ki sohbeti seyrederken belkide kendinizden bir şeyler bulacaksınız.Bir gün konakta ve bahçe de gündelik işinde çalışan  genç işçi gelip o konağıda bahçeyi de alabilir.Roller değişebilir.Onun için değişemeyen bireyler ve toplumlar geriler.
 
Usta sanatçı Erhan ABİR Firs rolüyle oyunun en gözde oyuncusu.
Firs, yaşlı, hiç kimsenin işini beğenmeyen, hep o eski yaşananların güzelliğinden bahseden, evin tüm düzenini sağlayan efendidir.Serfler ; beylerine sonsuz bir bağla bağlıdır ve onların hükümlerine boyun eğmek onlar için görevdir.
ENGİN ALKAN Yönettiği oyunda aynı zamanda oyunuyor, Lopahin olarak  oyuncular arasında da yerini alması çok güzel.Tüm oyuncular pudralı ve beyaz makyajla oynarken Engin Alkan  tecrübesinin yanında bir de makyajsız makyajı ile  öne de çıkıyor.
Daha önce Vişne Bahçesin de köylü olan bu genç bir zamanlar çalıştığı bahçeyi satın alabilmesi değişimi farketmesiyle oluyor.Değişime uyamayanlar Vişne Bahçesini satmak zorunda klıyorlar..Ranyevskaya’nın kızı rolünde Aslı Nimet ALTAYLAR’ı izliyoruz. Annesinin her defasından onu bırakıp gitmesinden ötürü kalbi kırık dökük bir karakterdir.Ranyevskaya'yı ise Hümay Güldağ Belgin oynuyor.Her oyunda olduğu gibi burada da fazlaca başarılı.Ranyevskaya karakteri, aynı zamanda son derece hesapsız ve parasını savuran bir yapıya sahiptir. 
Fakat çevresindekilere karşı son derece nazik ve düşüncelidir.
Dışa dönük, neşeli ama çoğu zaman da melankolik..Vişne Bahçesinin o görkemli günlerine dönmeyi hayal etmektedir.
 
Zafer KIRŞAN oyuncu   yalnızca bilardo oynamayı düşünen,‘Sarıya soldan falso, ortaya’ sözleriyle oyun boyunca yüzümüzü güldüren karakter.Selin TÜRKMEN ve C.Ahhan ŞENER rolleri de çok eğlendirici..Çağlat Polat Bu oyunda yine fenomen rollüyle çok beğenildi.
 
Oyunda en çok ''değişime uymayanlar'' değişime yetişemezler  mantığıyla değişimin gerekliliği sunuluyor. Dramaturjisini Sinem Özlek'in yaptığı bu oyun  çok talep görüyor,gelin şimdiden yer ayırtın ki seyredebilesiniz.Haydi Anton Çehov' un bu muhteşem eseri Vişne Bahçesini hep beraber bir daha seyredelim.Sevgilerimle
OYNAYANLAR:    ASLI NİMET ALTAYLARZAFER KIRŞANÇAĞLAR POLATDESTAN BATMAZENGİN ALKANERHAN ABİRHÜMAY GÜLDAĞBERNA ADIGÜZEL,SELİN TÜRKMENAHHAN ŞENER ,HÜSEYIN TUNCELIŞIL ZEYNEP TANGÖRMURAT ÜZEN, BAŞAK ERZİ ,SAMET HAFIZOĞLU, ,ZEYNEP CEREN GEDİKALİ,MURAT ÜZEN, EMRE ŞEN,

11 Ekim 2013 Cuma

KÖSEM SULTAN SAHNEDE


Kösem sultan tiyatro oyunu  seyircisiyle  ile buluşuyor.

Yoksa siz daha izlemediniz mi ?
Özellikle tarih bölümü okuyan veya ihtişamlı bir oyun seyretmek isteyenlere tavsiye ediyorum.Darülbedayi’nin şaheserlerinden bir oyun daha sahnede…
Gerçekten bu oyunu seyretmelisiniz,özellikle tavsiye ediyorum ki Kösem sultanıyla birebir örtüşen sahne hakimiyetiyle Şebnem Köstem oynuyor..Rolü çok başarılı oynuyor,seyredenler görecektir.

Her seferinde sanki Kösem Sultanımızın döneminde ki gibi saray,sadrazamlar,taht,harem vb...Mazlum Kiper’i daha önce Hürrem sultan oyunundaki üstün performansıyla hatırlıyoruz.

Oyuncuların Hepsi farklı rollerle çok güzel bir sanatı sergiliyorlar.

Bu arada unutmadan Kayra Erkmenkul ile Zeynep Özyağcıların inandırıcı oyunculuğu oyuna değişik baharat  tadları katmış.Yönetmene gelince Engin Uludağ bey; 4.Murat oyununda rol verdiği için kendisiyle çalıştım…Yönetmen Yardımcısı Uğurtan Atakan rolümü büyütmeme yardımcı olmuştur.

Kıbrıslı sanatçı  Hüseyin Köroğlunun başrolünü oynadığı 4 Murat oyununu bir zamanlar tamamı Türk olan Kıbrıs Adasının sadece kuzey kısmında oynadık.Orada ki kardeşlerimiz bu oyuna büyük ilgi göstermişlerdi.Engin Uludağ Kösem sultan ile bu defa yine güzel bir eseri sahneledi…

Kıbrıs Turnesi olur mu bilmem ancak bu Kösem Sultan kadınların iktidarını anlattığı için çok ilgi görecek.

Aynı zamanda Hedda Gabler isimli oyunuda Hedda ‘nın kendisini Hedda dan da iyi oynayan Şebnem Köstemi seyrederken Kösem Sultan devrine şaşıracaksınız. 
 Yazar Turan Oflazoğlu'nun iktidar üçlemesinin "IV. Murat", "Deli İbrahim", "Kösem Sultan üçüncü oyunu.Kösem Sultan'ın iktidar sevdası bütün insanî değerleri hiçe sayacak derecededir.

Kendi çıkarı uğruna halkın ve devletin bekaasını hiçe saymıştır.Gelini Turhan Sultan'la geçinmeyerek iktidar olmak adına adeta büyülenmiş Kösem Sultan rolü sahnede tarihimizin önemli bir kesitini bizlere  yansıtıyor.
Her milletin tarihinde iktidara karşı taraf olan hükümdar yakınları, hatta bizzat açıkca iktidarı sahiplenen kadınlar vardı. Rusya tarihinde Naibe SofyaFransa da Katrin de Medici, Roma da Livia Fransa da Katrin de Medici  ve Kösem gibi.
Osmanlı tarihinde kadın tesiri önemli bir politik etken sayılmamalıdır.
Hürrem Sultan’ın etkisinden de söz edilir…Bazen halk arasında kadınların iktidarı karıştırılır kösemi mi ?, Hürrem mi ? diye. Kösem Sultan’ı yargılayanlar sadece sıradan insanlar veya tarihçiler değil, onun soyundan yürüyen hanedanın üyeleri de vardır.
1651 yılının 3 Eylül’ünde Kösem Sultan’ın vefat ettiği gün  on bin kişinin aç kaldığı söylenir. Üsküdar’da Çinili Cami denen mütevazı ve güzel külliyesi,Valide Hanı gibi eserler kaldı. “Kadınlar Saltanatı” sanki onunla özdeşleşmişti.
oyuncular :  Mazlum Kiper , Şebnem Köstem, Kayra Erkmenkul, Zeynep Özyağcılar, Münir Kutluğ, Serdar Orçin, Kutay Kırşehirlioğlu, Murat Derya Kılıç, Burak Davutoğlu Selçuk Yüksel, Enes Mazak Caner Çandarlı, Ergün Işıldar, Ozan Gözel, Mehmet Bulduk,Berk Samur, Doğan Şirin,, , Caner Bilginer, Erhan Özçelik Özgürefe Özyeşilpınar, Göksel Arslan, Metin Çoban, Ç. Defne Gürmen, Tolga Yeter, Ömer Barış Bakova, Güneş Han/Müge Çiçek, Mevlüt Demiryay, rol alıyor.

''Kösem Sultan'' adlı oyunu tavsiye etmek bizden seyretmesi sizden :)

BÜYÜLÜ ATMOSFER '' BULUŞMA YERİ ''

Yine yeni güzel bir oyun BULUŞMA YERİ Duşan Kovaçeviç’in yazdığı M. Nurullah Tuncer’in yönettiği Buluşma Yeri adlı  oyunla izleyicilerin karşısında. Bu oyunda yazarların, eleştirmenlerin, fark edemediği bir şeyi yazacağım. Orkestra'da Fuat Can Başkır, Murat Güreç, Muzaffer Berişa, Orçun Tekelioğlu, Ömer Göktay – Gonca Beker, Utku Akıncı,–Deniz Noyan Barış Özer orkestra da rol alıyor.  Müzik bir oyunu seyredilir hale getirendir. Genel de ışık, efekt orkestrayı unutturur. Değerli sanat severler, tiyatronun orkestrası yeryüzünde ki en önemli orkestradır. Şarkılar söylemenin yanında oyuna uygun zamanında ve harekete ses'e dayalı duyarlılığıyla bu sanat çok önemli…Sahne orkestrası dünyada çok az.. 
Ben bizzat onları bir çok müzikalde tebrik etmişimdir. Bizim orkestramız köklü ve dünya standartların da bşr orkestradır. Daha burada hepsinden bahsedemedim. Bu sezon Şark dişi oyununda da aynı orkestranın diğer yarısı var. Oyun buluşma yeri orkestranın Tamamı ise Lüküs hayat oyununda birleşiyor ve dev bir theatre orkestrası oluşturuyor. Müzisyen arkadaşlarımın emeğini biraz olsun sizlere anlatabildim. Bundan sonrada onlardan müzikal oyunlarda çok bahsedeceğim. Hepsi birer yetenek ve müzik tasarımcısı özelliği taşıyorlar…  Burada En çok Nihat Alptekin oyuncu olarak muhteşem performans sergiliyor. Diğerlerini uzun anlatmama gerek yok.. hepsi profesyonel…Seyirci olarak özel Nihat Alptekin’in performansını izlemek için gittiğim de bu güzel aktör beni karşıladı. Birer kahve içtikten sonra seyirci koltuğumda yerimi aldım. Tabi siz okuyucuların dizilerden tanıdığınız ünlü sanatçı Bennu Yıldırımlar'da bu oyunda bir başka eleştirisi konusu. Bennu hanım da burada oyundaki rolüyle tüm sahne deneyimlerini sergiliyor. Ön planda olmadan oynaması Nihat’ın Alptekin’in rolünü de gölgelemiyor. Hepsi güzel oyuncuların gidin seyredin Fakat Nihat Alptekin benim beğendiğim bir oyuncu. Zaten seyredenler de aynısını söylüyor. Nihat burada da renk katıyor ve bu oyunun starı bence... Samimiyetiyle oynuyor, çok doğal ve role sevgisini yansıtmış… Her oyuncuyu tek tek yazmak güç ancak oyuncu Özge Kırış’ın oyundan ayrılmasıyla Çimen Baturalp de farklı bir oyun sergiliyor. Müge Akyamaç ve Selçuk Soğukçay oyunculuğun tecrübenin isimleri… İbrahim Can, İlhan Kilimci, Bora Seçkin, Hülya Arslan Gürol Güngör ve Arda Aydın’ı seyrederken insan bu büyülü atmosfer de ki insanları kattıkları duygu ve gerçekçi rolleriyle iki saat farklı bir dünya gösteriyorlar.. En sempatik rol ise Tankut Yıldız ve Nihat Alptekin’in. Oyundaki şehrin insanları, öldükten sonra gittikleri “Buluşma Yeri”nde, hayattaki yakınlarının küçük hesapların peşinden koştuklarını görürler. Dünyadaki hayallerini, burada gerçekleştirmeye çalışırlar. Gerçeği ne zaman anlayacağız, hayal mi gerçek mi gibi felsefik soruları kendinize sorduran bu oyunu gelin seyredin, Buluşma Yeri’nde oynayan sanatçılarımız bir cevap buluyor “Burada her şeyi anladık, artık çok geç…” Bakalım siz bir gerçeklik bulabilecek misiniz? Bilet zaten 10 lira civarında uygun bir fiyat. Sahne tasarımı, yönetmen M. Nurullah Tuncer’in, kostüm tasarımını Taciser Sevinç’in, müziğini Oliver Josifovski’nin, koreografisini Handan Ergiydiren maskların tasarımı Hülya Genç’in, Bilge Emin’in çevirisiyle izliyoruz. İyi seyirler...